DAVET ARAŞTIRMALARI MERKEZİ DERNEĞİ
Davet ve tebliğ, haftalık, aylık veya yıllık seanslara bağlanmamalıdır. Halkı Müslüman ülkelerin çoğunda ve ülkemizde, davet ve tebliğ haftalık, aylık veya yıllık seanslara bağlandığı gibi, plânsızlık, kadrosuzluk, metotsuzluk ve ilkesizlik de yapılan çalışmalara hâkimdir. Davette, Sünnet’e uygunluk alanlarından biri de devamlılıktır. Hz. Peygamber, davetin devamlılığı konusuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “İki kimseye gıpta edilir. Bunlardan birisi; Allah Teâlâ’nın kendilerine Kur’an (ilimleri) verdiği ve bu ilimleri (hayatta) uygulayan, gereklerini yerine getiren, içindeki helalleri helal, haramları da haram sayandır. Diğeri ise; Allah Teâlâ’nın kendisine mal verdiği kişidir ki bu malı akrabalarına, yakınlarına (ve ihtiyaç sahiplerine) ulaştıran (onların yoksulluk sorunlarını çözen) ve Allah’a itaat yolunda bu malın gereklerini yerine getirendir.” Bu hadisin bazı değişik rivayetlerinde; “Gece gündüz ilim öğreten ve malını Allah yolunda sarf eden” ifadeleri vardır. İnsanlara nasihat etmek, Allah’ı razı eden bir ameldir. Konuyla ilgili Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmıştır: “Allah Teâlâ, sizin üç amelinizden razı olur: Yalnızca kendisine kulluk etmenizden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan, Allah’ın ipine (Kur’an’a ve İslâm’a) topluca sımsıkı sarılmanızdan ve yönetiminizi üstlenen kişilere nasihatte bulunmanızdan. Allah Teâlâ, üç amelinize de gazap duyar: Dedikodu yapmanızdan, mallarınızı israf etmenizden ve (gereksiz yere) çok soru sormanızdan.” Peygamberimiz bu hadisinde, nasihat etmenin önemine dikkat çekmiştir. Müslümanlar, çalışmalarının devamlılığından sorumludurlar. Davette, tebliğde, marufu emretmede ve münkeri engellemede geçen zamanlar, davetsiz geçirilen diğer zamanlardan daha kıymetlidir. Zamana kıymeti, cihadın kattığını söyleyen Peygamberimiz buyuruyor ki: “Allah yolunda geçirilen bir gün, Allah yolunda geçirilmeyen bin günden bile faziletlidir. Herkes, bu durumda kendine (günlerini nasıl geçirdiğine) baksın.”
Allah Teâlâ’nın dinine insanları çağırmak ne kadar asil ve güzel bir görev olsa da İslâm düşmanları bundan rahatsızlık duymuşlardır. Bu rahatsızlıklarını güçlerine ve konumlarına göre çeşitli biçimlerde ifade etmişlerdir. Davetçiler bu yolda değişik işkencelere uğramışlardır. Kınanmak, alay, sözlü sataşma, küçük düşürme, aşağılama, sopa, sürgün suikast ve öldürme bunlardan sadece bir kısmıdır. Yüce Allah, fizikî baskılara boyun eğmemeyi emrettiği gibi manevi işkencelerden de yılmamayı Müslümanlara öğütlemiştir. Hz. Peygamber de sahabesinden, Allah yolunda çalışırken “Ayıplayan ve kınayan insanlardan korkmama” hususunda söz almıştır. Alınan sözler cümlesinden olmak üzere şu hadis oldukça manidardır: “Biz, Peygamber’e kolaylık ve zorluk, neşeli ve kederli anlarda itaat etme, işi ehline vermede kesinlikle çekişmeme, nerede olursak olalım hakkı söyleme ve uygulama, Allah yolunda (dine davet edip yaşarken) hiçbir kınayıcının kınamasından korkmama hususlarında biat ettik.” Bu hadisteki dört alandan (Müslüman yöneticilere meşruda itaat, emanete/yönetime layık insanları atamak, her hâlükârda hakkı söyleyip haktan taviz vermemek ve kişinin Müslüman olduğunun farkında olup bu izzetle İslâm aleyhtarı konuşmalardan etkilenmemek.) çok mükemmel bir siyaset projesi hazırlamak mümkündür. Aslında İslâm ümmetinin kurtuluşu, Müslümanların bu dört alandaki sağlam duruşlarıyla bağlantılıdır. Hadisten de anlaşıldığı gibi, İslâm’a davet, diğer fonksiyonlarıyla beraber meşru siyaseti de ayakta tutan en büyük etkenlerden biridir. Bu nedenle siyaset kurumu davet ve tebliğ çalışması yapan Müslümanlara yeni alanlar açmalı ve onların çalışmalarını tüm insanlığı kapsayacak biçimde yapılandırmalıdır.
İslâm davetçileri, her türlü zorluğa rağmen gerçekleştirdikleri bu amellerinin ahiret gününde yüzlerine çarpılmaması için daha önce de beyan ettiğimiz gibi, evvela söylediklerini kendileri uygulamalıdırlar. İnsanlara hayrı ve güzeli tavsiye edip kendileri İslâm dışı bir hayat yaşayanları Peygamber Efendimiz, korkunç bir benzetmeyle uyarmıştır: “İsra gecesinde, dudaklarını ateşten makaslarla kesen bir kavim bana gösterildi. Bunların kimler olduğunu sorduğumda (Cebrail) şu cevabı verdi: “Bunlar, ümmetinin dünyadaki hatipleri (insanlara nutuk atan önderleri)dirler. İnsanlara iyiliği emrederler ama kendilerini unuturlar. Allah’ın Kitabı’nı okurlar fakat içindekileri akıllıca düşün(üp amel et)mezler.” Böyle kötü bir akıbete uğramamak için, söylenen güzel şeyler ilk önce davetçinin hayatında anlam bulmalıdır. İnsanın, kendi hayatında amelî hâle getirmediği şeyleri başkalarına söylemesini ve emretmesini Yüce Allah, ayetinde beyan ettiği gibi beğenmemiştir: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” Yapılmayan şeylerin söylenmesi riyakârlık olması münasebetiyle Allah, özellikle bu tip insanları kınamıştır. Aynı zamanda riya, salih ameli iptal eden bir günahtır.
Peygamber Efendimiz de Kur’an’ı öğrenip yaşamayan insanları hoş görmemiştir. İdeal Müslümanın hem Kur’an’ı öğrenen hem de içeriğini yaşayanlar olduğuna sık sık atıflarda bulunmuştur. Kitap’ı/Tevrat’ı öğrenip amel etmeyen ve hayatlarına vahiyle anlam vermeyen Yahudiler üzerinden bir benzetme yapan Allah (c.c.), şu ayetle Müslümanların âlimlerini ve bilgi sahibi kişilerini de uyarmıştır: “Tevrat’ı (uygulama ve bütün insanlığa ulaştırma görevi) omuzlarına yüklendiği hâlde, onun (yol göstericiliğinden faydalanamayan, öğretilerine uygun yaşamayan, böylece üstlendikleri sorumluluğu gereği gibi) yerine getirmeyen Yahudilerin durumu, tıpkı ciltler dolusu kitaplar taşıyan (fakat ne büyük bir hazine taşıdığının farkında bile olmayan) merkebin hâline benzer. (Evet gerek sözleriyle, gerek davranışlarıyla) Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne kötüdür! Hiç kuşkusuz Allah, böyle zalim bir toplumu asla doğru yola iletmez!” Davetin hakkını vermemek ve hakikati gizlemek vahyi tahrif derecesinde bir suçtur. Buna göre, Kur’an bilginlerinin okuyup öğrendiklerini insanlarla paylaşmaları ve kendilerine lütfedilen güzelliklere başka insanları da çağırmaları yüklendikleri bilgilerin hakkını vermektir. Bu hakkı vermeyen kişileri, hadiste açıklandığı gibi Hz. Peygamber şu ağır ifadelerle uyarmıştır: “İnsanların en şerlisi, en faciri ve (günahlara karşı) en cesaretlisi Allah’ın Kitabı’nı okuyan ama Kitap’ın içerisindeki (şeylere insanları) davet etmeyendir.”
Davet ve tebliğin önemiyle ilgili ayet ve hadisleri iyi anlayan bir Müslüman bildiklerini anlık olarak diğer insanlarla paylaşır. Zihnini ve gönlünü boşaltarak Allah’ın huzuruna varmanın hazırlıklarını yapar. Eğer bildiklerini paylaşmadan huzura varacak olursa Allah’ın rahmetinden uzak kalacağını fark eder. Bu anlamda, bilenlere davet yolunda önemli görevler düşmektedir. Bu hakikatleri gerçekleştirmek ve dinimizi mahkûmiyetten kurtarmak amacıyla Davet Araştırmaları Merkezi (DAVAM) derneğini kurduk. Davet ve tebliği ülkemizde kurumsal hâle getirmeyi amaçladık. Başarılı olup olamayacağımızı bilmiyoruz. Sadece tavrımızı, gayretimizi ve cehdimizi ortaya koyduk. Bizden istenen de samimi gayret ve çalışmadır. Neticeyi Allah Teâlâ toplumsal liyakate göre tercih eder. Zaferle de deneyebilir, zafer vermeden de O’ndan gelene razıyız.
DAVAM’ı Müslüman kardeşlerimize bir alternatif çalışma merkezi olarak kurmadık. Onların hizmetlerine yardımcı olmak, dinimizin hâkimiyet alanı için işin bir yerinden de biz tutalım dedik. Bu bağlamda Kur’an ve sünnete uygun çalışan tüm kardeşlerimizle ortak hareket etmeyi ve onları tüm olumlu davranışlarında taahhüt etmeye karar verdik. Amacımız Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır. Davet Araştırmaları Merkezi, öncelikli olarak kendimize şu ilkeleri belirledik:
- DAVAM olarak, dinin mahkûm ve ahkâmının hayatın dışına itildiği ve emniyetlerin temin edilemediği bir siyasi ortamda davetin farz-ı ayın olduğuna inanıyoruz. Bu inancımızın bir tezahürü olarak İslâm’a davet ve tebliği kurumsal hâle getirmek amacıyla çalışmalarımızı sürdürmeye karar verdik.
- Selefimiz İslâmî hareket önderlerinin beyan ettiği gibi gayemiz Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak, Kur’an ve sünnet rehberliğinde, Resulullah (s.a.v.) önderliğinde çalışmalar yapıp önce ülkemizin itikadi ve ahlaki değişimine olumlu katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda vurgulamak isteriz ki hiçbir ideolojiyle bağlantımız yoktur; tüm ideolojileri reddediyoruz.
- DAVAM istişareli bir çalışma merkezidir. Vahyin olmadığı ve içinden çıkılması zor konularda alan uzmanları ve ilim ehliyle istişare edilecek ve kararlar bireysel olarak alınmayacaktır. Bunun gerçekleşmesi için Derneğimizin bünyesinde yeterince ilim adamı bulunmaktadır. Çalışmalarımız bireyleri değil hakikati ortaya çıkarmak amacıyla yapılmaktadır.
- DAVAM fıkıhlı ve ahlaklı çalışmalar yapacaktır. İslâm fıkhından onay almayan işlere asla onay vermeyecek ve ahlaki davranışları toplumla buluşturmaya çalışacaktır. Bu çerçevede başkanlık divanının ahlaken yıpranmış kimselerden olmamasına gayret gösterecektir. Ahlaki yıpranmışlığın bir ehliyet kaybı olduğunu öncelikle yöneticiler bilecektir.
- DAVAM aynı zamanda davetçi yetiştirmeyi amaç edinen bir araştırma merkezidir. Davet konusunun bir metodu (usulü) olduğuna inanan merkezimiz, davetin usulünü bilen tebliğcileri yetiştirip topluma hizmet etmeyi gaye edinmektedir.
- DAVAM ülkemizin problemlerini tespit edip ihtiyaç alanlarına göre çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. Bu meyanda şunu ifade etmek istiyoruz. Her konuda olduğu gibi bu konularda da rehberimiz Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. Çalışmalarımıza Kur’an’ın başlayıp Resulullah’ın temsilini üstlendiği alanlardan başlayacağız.
- DAVAM plânlı çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. Davet ve tebliğle ilgili müfredatımız hazır olduğu gibi sahadan gelecek ihtiyaçlara göre programlar yapmayı hedeflemektedir. Plânsız çalışarak tekrara düşmekten yeterince sakınmaya çalışacağız.
- DAVAM bu ülkedeki hidayet nasip olmamış kimselerin, biz gitmediğimiz için hidayete eremediklerine inanır ve bunun için kendilerini sorumlu hisseder. Bu sorumluluktan ve vebalden kurtulmak için davet ve tebliği çeşitli yollarla herkese ulaştırmayı amaç edinir. DAVAM zaferden değil, seferden sorumlu olduğunun bilinciyle kurulmuş bir dernektir.
- DAVAM çalışanları olarak ülkemizin her türlü sorunlarını biliyoruz. Sorunlar ve çözümler malum iken insanları asıl gündemden uzaklaştıracak hiçbir yapay gündemi kamuoyuna taşımayacağız. Özellikle İslâmî ilimler konusunda ilimsiz, ilkesiz, usulsüz, mesnetsiz, değersiz ve Müslümanların gelişimine katkı sağlamayan ve sorunlarına çare olmayan düşünceleri asla gündemimize almayacağız.
- DAVAM’ın çekirdek kadrosu olarak ilim, ahlak, salih amel, takva, gayret ve kötülüklere karşı tavırda seçkin bir duruş sergileyeceğiz. Kâmil iman, salih amel, takva, ahlak-ı hamide, cihad ve ümmetin derdiyle dertlenme her zaman şiarımız olacaktır.
- DAVAM kendisine Kur’an-ı Kerim ve Sünnetteki davet ve tebliğ usulünü örnek almıştır. Zaman ve mekâna göre bu dilin gerekleri fıkhı yapılarak kullanılacaktır. Dolayısıyla cihadı yerinde değerlendiriyor ve tüm türlerini benimsiyoruz. Amacımıza ulaşmak için Resulullah’ın Mekke ve Medine’deki temsillerini üyeler olarak özümseyeceğiz. Kendimiz yaşamadan başkalarına yararlı olamayacağımızı kabul ediyor ve yapmadığımız şeyleri söylemeyi ahlaki bulmuyoruz.
DAVAM derneğini yukarda beyan edilenler muvacehesinde kurduk. Amacımız davetin bir ibadet olduğu bilinciyle Allah Teâlâ ile insanlar arasındaki engelleri kaldırıp dinimizi tüm yönleriyle insanlara ulaştırmaktır. Başarı Allah Teâlâ’dandır. Biz böyle bir dernekle gayretimizi ve azmimizi ortaya koyduk. Safımızı belirledik. Allah vardır, ahiret vardır bilinciyle çalışmak istiyoruz. Ümmetin duasına ihtiyacımız vardır. Rabbimiz tüm kardeşlerimizle beraber bizleri de istikametten ayırmasın.